‘SİNEK ISIRIKLARININ MÜELLİFİ’NDE ALTERNATİF BİR MASKÜLİNİTE

-ADANA-
“Hiç acımayacak!” (Bıçakçı, 2018, s.129)
Bu dosya kapsamında erkeklik algısına odaklanan bir değerlendirme sunmak amacıyla hem kurgusuyla hem de Nabokov, Cortázar, Salinger ve Faulkner gibi edebi referanslarıyla ilgimi çeken “okurken yere yakın ama yine de uçar gibi” (Bıçakçı, 2018, s.18) hissettiren ‘Sinek Isırıklarının Müellifi’ üzerine bir çalışma gerçekleştirmeye karar verdim. Söz konusu metni değerlendirirken yalnızca edebi bir beğeninin izinden gitmedim; doktora ders döneminde odaklandığımız feminist edebiyat eleştirisi ve toplumsal cinsiyet temelli okumalar, bu eseri kavramsal düzeyde yeniden yorumlamama olanak sağladı. Özellikle erkeklik temsillerine ilişkin eleştirel yaklaşımlar, bu romanda merkezi bir konuma yerleştirilen Cemil karakterine odaklanarak erkekliği farklı biçimlerde düşünmeyi gerektirdi. Bu çerçevede söz konusu yazı, kurgusal karakterler aracılığıyla toplumsal cinsiyet normlarının edebi düzlemde nasıl sorgulanıp dönüştürülebileceğine ilişkin bir tartışma olarak okunabilir.
2000’li yıllarda edebiyat sahnesinde görünürlük kazanan Barış Bıçakçı, Ankara’nın gündelik yaşamını dikkatle gözlemleyen ve bu ayrıntıları edebi bir incelikle metinlerine taşıyan yazarlardandır. Ülkü Eliuz’un ifadesiyle Bıçakçı’nın anlatılarında “Mekân/Ankara ise bütün yaşananların hem tanığı hem öznesi konumundadır” (Eliuz, 2017, s. 131). ‘Sinek Isırıklarının Müellifi’ adlı romanında ise yazar, ilk bakışta sıradan görünen hayatların içsel derinliklerine okuru davet eder. İlk baskısı 2011 yılında İletişim Yayınları tarafından yapılan eser, numaralandırılmış 58 kısa bölümden oluşur. Romanın en dikkat çekici yönlerinden biri, erkeklik kavramına dair sunduğu alternatif okuma imkânıdır. Kurgu büyük ölçüde geriye dönüş tekniğiyle ilerler ve bu yapı aracılığıyla okur, Cemil ile Nazlı’nın tanışma hikâyesinden çocukluklarına, üniversite yıllarına ve Cemil’in askerlik dönemine uzanan sahnelerle karşılaşır.
Romanın 2’nci bölümünden itibaren tanıtılan başkişi Cemil, 45 yaşında, evli, sabırlı, içine dönük, sınırlı sosyal çevresi olan, evcimen bir karakterdir. 80’li yıllarda üniversitede tanıştığı iki yakın arkadaşı Metin ve İlhan, onun dış dünyayla kurduğu sınırlı ilişkinin önemli figürleridir. Romanın 13’üncü bölümünde, Cemil’in annesinin çocukken öldüğü, babasının ise hastanede yaşamını yitirdiği gün, intörn doktor olan Nazlı ile tanıştığını öğreniriz. Bu karşılaşma, Cemil’in hayatında bir dönüm noktası olur. Nazlı ile evlenen Cemil, 12 yıl boyunca inşaat mühendisliği yaptıktan sonra mesleğinden istifa eder, 9 yıldır evde yaşamını sürdürür. Çocuk sahibi olmayan bu çiftin ekonomik ve duygusal yükü Nazlı’nın omuzlarındadır; doktor olan Nazlı, Cemil’e hem maddi hem de manevi anlamda destek olur: “‘Doğrusunu söylemek gerekirse, bana artık eşim bakıyor,’ dedi, ‘hem de gayet iyi bakıyor çünkü kendisi doktor.’” (Bıçakçı, 2018, s.10)
Cemil, yirmili yaşlarında şiir yazmayı dener; ancak başarılı olamayınca bu uğraşını bir kenara bırakır. Yine de yazma arzusu peşini bırakmaz. Bir gün, sarhoş olduğu bir anda “Nazlı’ya, gençken dinledikleri şarkılara, geçen zamana ve her şeye rağmen devam eden hayata dair bir roman yazmak istediğini söyler” (Bıçakçı, 2018, s.15). Yazma isteğinin arkasında çocukluk dönemine uzanan bir duygu birikimi vardır. Küçükken babasının bir şair arkadaşını ziyaretleriyle yaşadığı deneyim, onda kalıcı bir iz bırakır. Annesinin ölümünden sonra babasının ona anlattığı sıkıntılarla yoğrulan dünya da Cemil’e anlatacak şeyler kazandırır. Bu nedenle şair ya da yazar olma arzusu bir varoluş ihtiyacıdır. Mart ayının sonlarında romanını tamamlayan Cemil, dosyasını İstanbul’daki bir yayınevine teslim eder. Yaratım süreci boyunca kararsızlıklar ve içsel dalgalanmalar yaşayan Cemil, kısa süre içinde hem yaşadıkları hem de okudukları aracılığıyla bu tür gelgitlerin yazarlık sürecinin doğal bir parçası olduğunu kabullenmeye başlar. Toplu konutlardaki evine döndükten sonra romanının yayınlanıp yayınlanmayacağını beklemeye koyulur. Bu bekleyiş sürecinde Cemil için oldukça huzursuzdur; alt kattaki komşusunun torunuyla vakit geçirir, editörle hayali konuşmalar yapar ve günlük yaşamın sıradan ayrıntılarına tutunarak zamanla baş etmeye çalışır.
Cemil’in yaşamının Nazlı, ev ve edebiyat ekseninde şekillendiği görülür. Eşler arasında karşılıklı bir açıklık ve doğallık hâkimdir. Cemil’in kişiliğinde öne çıkan belirgin özelliklerden biri ise takıntılı doğasıdır. Bununla birlikte romanı dikkat çekici kılan unsur ise toplumsal cinsiyet rollerine yönelik alternatif bir maskülinite tahayyülü sunmasıdır. Cemil, geleneksel erkeklik kalıplarının dışında konumlanan bir karakter olarak; 54 metrekare 1+1 bir evde eşinin işten dönüşünü bekleyen, reçel yapan, yemek pişiren, ev işleriyle ilgilenen, gündelik hayatın küçük ritüellerine tutunan, edilgen bir figürdür. Bu yönüyle, okur 2000’li yıllara kadar edebiyat evreninde karşılaştığı baskın, dışa dönük, kamusal alanda varlık gösteren erkek karakter temsillerinden farklı bir erkeklik modeliyle karşı karşıya kalır. Bu noktada Meliha Tatli da benzer bir tespitte bulunarak 2000’li yıllarda Türk romanında güçlü erkek figürlerin yerini daha kırılgan ve içe dönük erkeklik temsillerinin aldığını belirtir (Tatli, 2024, s.151).
Cemil’in bu alışılmadık yönleri, anlatı boyunca gündelik sahneler aracılığıyla görünür kılınır: “Ispanağı yıkamaya üşendiği için pazı aldı. Akşama doğru bol pirinçli bir pazı yemeği yap(tı).” (Bıçakçı, 2018, s.24) “Bazen de mutfakta yemek hazırlarken buluyordu onu Nazlı; tarhana çorbasını tahta kaşıkla karıştırırken, soyulmuş patlıcanları tuzlu sudan çıkarırken, ocağın önünde eğilmiş tencerenin altını iyice kısarken.” (Bıçakçı, 2018, s.26) Bu ev içi sahneler, Cemil’in sıradan ama derin duygularla örülmüş dünyasını yansıtırken onun çocuksu kırılganlığını da açığa çıkarır. Özellikle Nazlı’nın gözünden aktarılan şu betimleme, Cemil’in normlara uzak yapısını çarpıcı biçimde yansıtır: “Onu salondaki koltukta sessizce oturmuş kitaplığa bakarken gördüğünde kitaplardan korkan bu çocuğu içine sokmak istiyordu. Başta annesinin ve babasının ölümlerinden olmak üzere bütün ölümlerden ve bütün kötü şeylerden kendini sorumlu tutan bu hasta çocuğu iyileştirmek, korumak istiyordu.” (Bıçakçı, 2018, s.28) Burada Cemil, edilgenliğiyle birlikte koruma ihtiyacı uyandıran bir karaktere dönüşür; duygulara açıklığı ise onu egemen erkeklik kodlarının dışında konumlandırır.
Cemil’in mesleğini bırakması ve yeni bir işe girmeye gönülsüz oluşu da bu alternatif erkeklik biçimini destekler. Nazlı, bu kararı başlangıçta ailesinden ve iş arkadaşlarından gizlemek zorunda kalır: “Cemil’in işinden istifa edip evde yaşamaya başlamasını, yeni bir işe girmekte gönülsüz oluşunu gayet iyi anlıyordu. Hatta istifa kararını desteklemişti. Ama bunu başlangıçta ailesinden, iş arkadaşlarından saklamıştı çünkü bir açıklama bekleyeceklerdi.” (Bıçakçı, 2018, s.27) Nazlı’nın bu durumu gizleme ihtiyacı, Cemil’in toplumsal cinsiyet normlarına uymayan bir erkeklik sergilediğini dolaylı biçimde görünür kılar.
R.W. Connell, toplumsal cinsiyeti “toplumsal pratiğin düzenlenme yollarından biri” olarak tanımlarken bu düzeni açıklamak üzere iktidar ilişkileri, üretim ilişkileri ve duygusal bağlılık anlamına gelen kateksis ilişkilerini birbirinden ayırmaya izin verecek üç ayaktan oluşan bir toplumsal cinsiyet yapısı modelinin ihtiyacını belirtir (Connell, 2019a, s.142 & Connell, 2019b, s.143-176). Juliet Mitchell ve Gayle Rubin’in 1970’lerdeki çalışmaları, toplumsal cinsiyetin çok katmanlı ve karmaşık bir yapı olduğunu ortaya koyar. Bu, erkeklik analizleri açısından kritiktir; çünkü herhangi bir erkeklik biçimi, aynı anda birden fazla tarihsel ve yapısal ilişkinin içinde yer alabilir. Erkeklik de tıpkı kadınlık gibi içsel çelişkiler barındırabilir ve tarihsel kırılmalara uğrayabilir. Bu nedenle toplumsal cinsiyetin iktidar, üretim ve duygusal bağlanma (kateksis) olmak üzere en az üç farklı ilişki düzeyinde analiz edilebilmesini sağlayacak bir yapısal modele ihtiyaç vardır. Bu model geçici bir çerçeve sunsa da erkeklik çalışmalarına önemli katkılar sağlar (Connell, 2019a, s.145).
Bu bağlamda Connell’e göre hegemonik erkeklik, Antonio Gramsci’nin sınıf ilişkileri analizinden devralınan “hegemonya” kavramından hareketle “(…) ataerkinin meşruluğu sorununa hâlihazırda verilmiş, kabul gören yanıtı somutlaştıran toplumsal cinsiyet pratiği tertibatı” olarak tanımlanır (Connell, 2019a, s.150). Connell’in tanımından hareketle hegemonik erkeklik, erkeklerin toplumsal alanda baskın, kadınların ise madun konumda kalmalarını güvence altına alan –ya da alması beklenen– bir yapıyı temsil eder (Connell, 2019a, s.151). Judith Butler’ın (2014) “Toplumsal cinsiyet inşa edilmiş bir şeyse eğer, farklı bir şekilde inşa edilebilir mi, yoksa inşa edilmişliği faillik ve dönüşüm olasılığına meydan vermeyen bir nevi toplumsal determinizm mi ima eder?” (s.53) sorusu, toplumsal cinsiyetin dönüşebilirliğine ilişkin eleştirel bir tartışma zemini sunar.

Barış Bıçakçı’nın ‘Sinek Isırıklarının Müellifi’ romanında Cemil karakteri, hegemonik erkeklik normlarını ters yüz ederek toplumsal cinsiyetin kurmaca bağlamında yeniden inşasına yönelik olanaklara işaret eder. Connell’in toplumsal cinsiyeti açıklamak üzere sözünü ettiği iktidar, üretim ve kateksis boyutları bağlamında Cemil, her üç düzlemde de geleneksel erkeklik normlarından ayrışır. Cemil’in eril kimliğinin geleneksel alanlardan çekilerek duygusal, içe dönük ve ev içi mekâna yerleşmiş bir düzleme kayması, ataerkil üretim ve iktidar ilişkilerinin dışında şekillenen alternatif bir erkeklik modelinin kurmaca zeminini inşa eder. Bu dönüşümün en açık yansımalarından biri, Cemil’in erkeklik algısını yeniden tanımlayan iç monologlarında görülür:
“Romanım basılırsa futbol sahasında gösterdiğim beceriksizlikler belki bir uyuşmazlık mahkemesince çözüme kavuşturulabilir. Topu göğsümde yumuşatamayışım, sağ ayağımı hiç kullanamayışım, ortalarımın berbat olması filan, hepsi affedilebilir. İstifa edip evde oturmam, kitap okumadan, tek bir cümle yazmadan sadece hayal kurarak boş boş geçirdiğim saatler bir vicdan sorunu olmaktan çıkar. Belki, John Mayall’dan Sensitive Kind’ı veya 16 Horsepower’dan Sinnerman’i acze düşmeden, ikide bir burnumu çekmeden dinleyebilirim. Geçmişle ilgili hiçbir marazi duyguya kapılmadan çilek reçeli yapabilirim, hatta şeftali reçeli de. Ayrıca romanım basılırsa daha çekici bir erkek olabilirim. Bir kitaptan ne çok şey bekliyorum, değil mi, Editör Hanım, tıpkı bir kadından beklediğim gibi.” (Bıçakçı, 2018, s.112)
Burada Cemil’in, futbol gibi erkekliğin simgesel alanlarında yetersiz kalması; cinsiyete dayalı geleneksel iş bölümünün ötesine geçerek ev içi üretkenliğe ve duygusal öz düşünüme yönelmesi, onun toplumsal cinsiyet normlarına uymayan bir erkeklik deneyimi sergilediğini gösterir. Butler’ın toplumsal cinsiyetin “inşa edilmişliği” ile bireysel faillik arasında kurduğu gerilim, Cemil karakteri aracılığıyla gündelik yaşamın sıradan akışı içinde normatif erkeklik anlayışının dışında şekillenen bir kimlik örüntüsüyle karşılık bulur. Nitekim “Bu romanda açık bir şekilde toplumsal cinsiyet rollerinin değiştirilmesi, erkeklerin ataerkiden sağladıkları çıkarı kullanamamalarına örnektir.” (Tatli, 2020, s. 168)
Rasyonaliteye dayalı, mesafeli ve kendine yeterli erkeklik ideallerinin karşısına yerleştirilen Cemil’in kırılgan, duygusal ve içe dönük yapısı, toplumsal cinsiyetin sabitlenmiş temsillerden ziyade yeniden kurgulanabilir bir toplumsal pratik olduğunu gösteren edebi bir imkân sunar.
KAYNAKÇA:
– Bıçakçı, B. (2018). ‘Sinek Isırıklarının Müellifi’. İstanbul: İletişim Yayınları.
– Butler. J. (2014). ‘Cinsiyet Belası – Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi’. (B. Ertür, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
– Connell, R. W. (2019a). ‘Erkeklikler’. (N. Konukçu, Çev.). Ankara: Phoenix Yayınları.
– Connell, R. W. (2019b). ‘Toplumsal Cinsiyet ve İktidar’. (C. Soydemir, Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
– Eliuz, Ü. (2017). “Bütün Kapıları Ankara’ya Açılan Yazar: Barış Bıçakçı”. Ankara Araştırmaları Dergisi, 5(1), s.131-138.
– Tatli, M. (2020). “Barış Bıçakçı’nın Romanlarında Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Erkeklik İnşası”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ardahan Üniversitesi, Ardahan.
– Tatli, M. (2024). “2000 Sonrası Türk Romanında Erkekliğin Dönüşümü: Sinek Isırıklarının Müellifi”. Artvin Çoruh Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 10(2), s.151-166.

